Allah’ın Kullarını Kontrol ve Denetimi
Bu bölümdeki beş ayet ve dokuz hadisten Allah’ın kullarını devamlı görüp gözetmekte olduğunu, nerede olursak olalım Allah’ın bizlerle beraber olduğunu, yerde ve gökte hiç birşeyin Allah’a gizli kalmayacağını her an Rabbimizin bizleri denetlemekte olduğunu, gözlerin sinsi bakışlarını ve kalplerin gizlediğini Allah’ın bildiğini, iman, islâm ve ihsan kelimelerinin tariflerini ve kıyametin alametlerinin neler olduğunu, her an Allah’a karşı sorumluluk bilinci üzere olunması gerektiğini, bir kötülüğün arkasından hemen iyilik yapılırsa o iyiliğin o kötülüğü silip süpürmüş olacağını, Allah rızasının her işin önünde tutulması gerektiğini, Allah dilerse insanların insanlara zararının dokunabileceğini, değilse hiç bir kimsenin zarar verme gücünün olmadığını, zaferin sabırla, sevincin üzüntüyle, kolaylığın zorlukla beraber olduğunu, Allah kullarının günah işlemesini istemediğini, her türlü nimetin Allah tarafından imtihan için verildiğini, Allah’ın kullarını denetiminin devamlı olduğunu, (ala tenli, kel, kör hikayesini) akıllı kişinin nefsine hakim olup ölüm sonrası için çalıştığını, aciz kişinin ise nefsine uyup kurtuluşu için Allah’tan dileklerde bulunup hayal kurduğunu, kişinin iyi müslüman olmasının kendisini ilgilendirmeyen şeylerden uzak durmasıyla mümkün olabileceğini ve kişiye hanımını niçin dövdüğünün sorulmayacağını öğreneceğiz.
“O ki, gece namazına kalktığın zaman, seni görüyor. O’nun huzurunda saygıyla, yere kapananlar arasında yer aldığını da görmektedir.” (Şuarâ: 26/218-219)
“Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Hadîd: 57/4)
“Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (Âl-i İmrân: 3/5)
“Çünkü Rabbin her zaman gözetleyip durmaktadır.” (Fecr: 89/14)
“Çünkü Allah art niyetli bakışların ve kalplerin gizlediği düşüncenin farkındadır.” (Mü’min: 40/19)
61. Ömer İbnü’l–Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:
– Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat! dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdu. Adam:
– Doğru söyledin dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam:
– Şimdi de imanı anlat bana, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir” buyurdu.
Adam tekrar:
– Doğru söyledin, diye tasdik etti ve:
– Peki ihsan nedir, onu da anlat, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdu.
Adam yine:
– Doğru söyledin dedi, sonra da:
– Kıyâmet ne zaman kopacak? diye sordu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Kendisine soru yöneltilen, bu konuda sorandan daha bilgili değildir” cevabını verdi.
Adam:
– O halde alâmetlerini söyle, dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Annelerin, kendilerine câriye muamelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalarda birbirleriyle yarışmalarıdır ” buyurdu.
Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey Ömer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun?” buyurdu. Ben:
– Allah ve Resûlü bilir, dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “O Cebrâil’di, size dininizi öğretmeye geldi” buyurdu.
Bu bölümdeki beş ayet ve dokuz hadisten Allah’ın kullarını devamlı görüp gözetmekte olduğunu, nerede olursak olalım Allah’ın bizlerle beraber olduğunu, yerde ve gökte hiç birşeyin Allah’a gizli kalmayacağını her an Rabbimizin bizleri denetlemekte olduğunu, gözlerin sinsi bakışlarını ve kalplerin gizlediğini Allah’ın bildiğini, iman, islâm ve ihsan kelimelerinin tariflerini ve kıyametin alametlerinin neler olduğunu, her an Allah’a karşı sorumluluk bilinci üzere olunması gerektiğini, bir kötülüğün arkasından hemen iyilik yapılırsa o iyiliğin o kötülüğü silip süpürmüş olacağını, Allah rızasının her işin önünde tutulması gerektiğini, Allah dilerse insanların insanlara zararının dokunabileceğini, değilse hiç bir kimsenin zarar verme gücünün olmadığını, zaferin sabırla, sevincin üzüntüyle, kolaylığın zorlukla beraber olduğunu, Allah kullarının günah işlemesini istemediğini, her türlü nimetin Allah tarafından imtihan için verildiğini, Allah’ın kullarını denetiminin devamlı olduğunu, (ala tenli, kel, kör hikayesini) akıllı kişinin nefsine hakim olup ölüm sonrası için çalıştığını, aciz kişinin ise nefsine uyup kurtuluşu için Allah’tan dileklerde bulunup hayal kurduğunu, kişinin iyi müslüman olmasının kendisini ilgilendirmeyen şeylerden uzak durmasıyla mümkün olabileceğini ve kişiye hanımını niçin dövdüğünün sorulmayacağını öğreneceğiz.
“O ki, gece namazına kalktığın zaman, seni görüyor. O’nun huzurunda saygıyla, yere kapananlar arasında yer aldığını da görmektedir.” (Şuarâ: 26/218-219)
“Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Hadîd: 57/4)
“Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (Âl-i İmrân: 3/5)
“Çünkü Rabbin her zaman gözetleyip durmaktadır.” (Fecr: 89/14)
“Çünkü Allah art niyetli bakışların ve kalplerin gizlediği düşüncenin farkındadır.” (Mü’min: 40/19)
61. Ömer İbnü’l–Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:
– Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat! dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdu. Adam:
– Doğru söyledin dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam:
– Şimdi de imanı anlat bana, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir” buyurdu.
Adam tekrar:
– Doğru söyledin, diye tasdik etti ve:
– Peki ihsan nedir, onu da anlat, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdu.
Adam yine:
– Doğru söyledin dedi, sonra da:
– Kıyâmet ne zaman kopacak? diye sordu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Kendisine soru yöneltilen, bu konuda sorandan daha bilgili değildir” cevabını verdi.
Adam:
– O halde alâmetlerini söyle, dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Annelerin, kendilerine câriye muamelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalarda birbirleriyle yarışmalarıdır ” buyurdu.
Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey Ömer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun?” buyurdu. Ben:
– Allah ve Resûlü bilir, dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “O Cebrâil’di, size dininizi öğretmeye geldi” buyurdu.